Köyümüzün yüzyıllık
çınarları Avrupa'da gurur kaynağı
Ülkede 100 yaşını aşmış kişilerin çoğunluğu
güney Bulgaristan’da yaşayan kadınlardan ibaret. Doktorlar
yaşlıların sağlıklarına hayran kalıyor. Bu yaşa ulaşanları
inceleyen uzmanlar ise, uzun hayatın sırrını hala
çözemediklerini belirtiyor. Avrupa Birliği’ne (AB) 100
yaşını aşmış yaklaşık 300 kişiyle giren Bulgaristan,
Avrupa’nın en yaşlılarının bulunduğu ülke olarak tarihe
geçti. Uzmanlar bu yaşlıların çoğunluğunun kadın olmasına ve
ülkenin güney kısmında bulunmasına bir anlam veremiyor. Rus
bilim adamı Meçnikov, Bulgaristan’daki bu denli yüz yaşını
aşmış ihtiyarların yaşamasının en büyük sebebinin neredeyse
ulusal gıda gibi tüketilen yerel yoğurttan kaynaklandığı
tahmininde bulunuyor. İnsanın uzun yıllar yaşaması ve
yaşadığı sürece sağlıklı kalması hem genetik verilere, hem
de ortama bağlı. Peki insan 100 yaşından sonra nasıl
sağlıklı kalabiliyor? Bunu araştırmak için Razgat’a bağlı
Duhovets köyünde oturan Emine Nine ve Kırcali’nin
Svatbare köyündeki Rabiş Nineyi ziyaret ettik. İkisinin
ortak özellikleri 19. yüzyılı 20. yüzyıla bağlayan 1900
yılında doğmuş olmaları. Aralarında sadece bir ay fark var.
İkisi de 57 yaşlarındaki kızlarının yanında kalıyor ve
herhangi bir sağlık problemleri bulunmuyor.
İkisi de hayatında hiç gözlük takmamış ve
ilacın tadını hemen hemen bilmiyor. Emine Sali İman bizi
ayakta karşılıyor. Kendisine kızı Resmiye bakıyor. Aslında
bakıyor denmesi biraz abartılı gibi, zira o kendi kendini
idare ediyor, her türlü ihtiyacını kendi karşılamaya
çalışıyor. Genç yaşta ilk evliliğini yapan ninenin 4 çocuğu,
7 torunu ve bir o kadar da torun çocukları bulunuyor. Anne
ve babasının göç politikasından etkilenerek Türkiye’ye
gittiklerini ve ondan sonra kendilerini görmediğini ifade
eden Emine Nine, hafızasını zorlamaya çalışsa da eskiye ait
önemli bir olay hatırlayamıyor. ‘Babam okurdu, anam da
okurdu. Babam aşağıki camide teravih kıldırıyordu. Onlar
çetindi. Ben hafif.’ sözlerini kullanıyor. Resmiye Hanım
ihtiyar ninenin ikinci kocasından doğan kızı. Kendisi 57
yaşında olmasına rağmen 30 yıldan beri annesinden
ayrılmadığını ve gereken ihtiyacını karşıladığını belirtiyor.
Hem annesine hem de hasta olan kardeşine bakmak zorunda
kalan Resmiye Mutallip, babasını 25 yıl önce kaybetmiş.
‘Anam’ deyip her türlü zahmetine katlanan Mutallip,
annesinden önce vefat edebileceği ihtimalini de gözardı
etmiyor. Eşi Kabil Bey de aynı fikirleri paylaştığını ‘Ben
ondan daha hastayım. İlaç kullanıyorum, o kullanmıyor.
Zannedersem yaşamakta bizi de geçecek’ sözleriyle ifade
ediyor. Gözlerine dokunur diye TV bile seyretmiyor Hiçbir
akrabasının seksen yaşını geçememesine rağmen kendisinin yüz
yaşını aşmasını tamamen sağlığına dikkat ederek sağladığına
vurgu yapan yakınları, genetik bir bağlantıyı red ediyor.
Son olarak ne zaman doktora gittiğini bile hatırlamıyor.
İhtiyar kadının sağlığına ve temizliğe çok dikkat ettiğini
belirten kızı “Ekmeğin üzerinde bir kıl görse onu yemez.
Üzülmüyor herşeye. Gözlerini bozar diye televizyon bile
seyretmiyor.” diye anlatıyor. Yakınları nasıl yaşadığına
şaşıyor. İncecik kol ve bacakları olmasına rağmen her işi
kendi yapmaya gayret ediyor. Emine Nine sağ elinde
elektronik saat taşıyor, parmağındaki yüzüğün ise ne
zamandan beri parmağında olduğunu kimse bilmiyor. Her
seçimde oy kullanan Emine Nine için yakın köylerden bir
“bakımcı”nın ölümünün gezerken olacağını söylemiş. Emine
Nine, devamlı birşeyler okuyor. Genellikle eski Osmanlıca
Mevlidi gözlük kullanmadan okuyabiliyor. İsmi Azam duasının
çok keskin olduğunu söylüyor. 107 yaşına rağmen son olarak
insanları uğurlarken de kalkıyor ayağa, Emine Nine ve
misafirlerinin çıkmasını bekleyerek onları uğurluyor. Suyu
ısıtarak içiyor Genç yaşta evde çocuk bakmakla meşgul olan
Emine Nine sağlığına çok dikkat ediyor. Yakınlarının
ifadeleriyle adeta bir doktor gibi yaşantısını düzenleyen
yüzlük nine, yediği gıdalara çok dikkat ediyor. Ne acı, ne
tuzlu, ne yağlı, ne de ekşi sevmeyen Emine Nine, soğuk
içecek veya yiyecek ağzına almıyor. Kılçıkları boğazına
batar diye balık bile yemiyor. Kendi odasında ufak bir
elektrikli su ısıtıcısı bulunuyor. Isıtıcı sayesinde suyu
ısıtarak içiyor. Neden böyle yaptığı sorusuna damadı Kabil
Bey, vücudun ılık suya alışık olduğunu ve başka şeye
tahammül edemediğini aktarıyor. Sütlü ve bol peynirli
tarhananın yanında şeker soğanı olarak adlandırdıkları
bonbonları da çok beğeniyor. ‘Haftada belki bir kilo soğan
şekeri alıyoruz’ diyen kızı, mevsim zamanında domates ve
üzümü çok tükettiğini itiraf ediyor. Annesinin üşüdüğünde
başkasından yardım istemeden kendisi ayaklarını sıcak suya
soktuğunu belirten kızı, sık sık uykuya daldığını, rüyalar
gördüğünü ve kalktıktan sonra ne gördüyse hepsini
anlattığını söylüyor. “Genellikle hep ölülerle uğraşıyor
rüyalarında. Kalktığında bazen kendine göre yorumlar da
yapıyor. Öleceğim diyor falan, ama biz onun daha uzun yıllar
yaşayacağına inanıyoruz.” diye anlatıyor Resmiye hanım.
Doktorlar sağlığına şaşırıyor 19. yüzyılın sonunda doğan
kadın, hastalık nedir bilmiyor. Kızı “Son defa doktor
kendisini muayene etmek için geldi ve nasıl bu kadar
sağlıklı olduğuna şaşırıp kaldı.” diye anlatıyor. İlerlemiş
yaşına rağmen Rabiş Nine oruç tutup, sandalye üzerinde namaz
kılıyor. Vakitler için ise kızına sık sık saati soruyor.
Ezberinde Yasin suresinin ilk sayfası bulunuyor. Genç
yaşlarında kendisine İbiş ismi altında askerlik kağıdı
geldiğini tebessümle anlatan Rabiş Nine “Ben okula gittim,
ama arkadaşlarım bıraktığı için ben de okumayı bıraktım”
ifadelerini kullanıyor. Ninenin 6 – 7 yıl önce Türkiye’ye
gittiğini, fakat orada hayata alışamadığını belirten kızı,
buradaki köy yaşamının eşsiz olduğunu vurguluyor. Yakın
akrabaların ölümüne üzülen Rabiş Nine “Onlar öleceklerine
ben öleyim” dese de daha fazla yaşamak ister misin sorusuna
‘Allah takdir etmiş ise yaşayacağız.’ sözleriyle cevap
veriyor. Yaşam ömür boyu çalışmaktan ibaret Rabiş Ali Ahmed
Kırcali’nin Svatbare köyünde kızı ile birlikte ikamet ediyor.
Üçü Türkiye’de olmak üzere beş çocuğu ve 13 torunu bulunuyor.
Hayattaki çocuklarından en büyüğü 73, en küçüğü ise 52
yaşında. Genç yaşta anne babasını kaybeden kadın, babasının
harp zamanında açlıktan öldüğünü söylüyor. Dokuz kardeşi
olan Rabiş Ninenin sadece bir kardeşi yüz yaşına yakın vefat
etmiş. Yaşını sorduğumuzda düşünmeden söyleyen Rabiş Nineyi
küçük evinde tütün pastallarken buluyoruz. Bu yaşta niye
hala çalıştığı sorusuna “E, bayılmadım ya yatayım” diye
cevap veriyor. Kulakları biraz ağır duysa da çalışmadaki
becerisi kaybolmamış gibi hareket ediyor. Sanki, ‘yaşıyorsam
hakkını vermeliyim’ der gibi bir an olsun kendini işten
ayırmıyor. Kızı Güsüm Ali “Yazın bahçeyi kazarken o da eline
alıyor çapayı. Biz kazma aletini saklıyoruz, o başkasından
istiyor. Hiç çalışmadan yapamıyor. Bazen bana git iplik al
sana terlik öreyim diyor. Yakın zamana kadar hep makinada
dikiş yaptı.” diyor. Ne yediği konusunda ise hiç yemek
seçmediğini, fakat eskiden çok sütlü tarhana ve mısır
unundan yapılan kaçamak yediğini belirtiyor.